Herkese merhaba ,bu gün sizlere benim çok ilgimi çeken sizlerinde beğeneceğini düşündüğüm EFES ANTİK KENTİ anlatacağım .
Kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına dayanan ve Helenistik dönemden tutunda Roma, Bizans (Doğu Roma), Beylikler ve Osmanlı dönemlerine kadar aktif yerleşim yeri olarak kullanılan o soylu şehir; Efes.
Asırlar boyu üstün şehir planlama örneği oluşuyla, büyük öneme sahip bir liman kenti olmanın getirdiği ticaret merkezi özelliğiyle, binlerce yıl çok zengin kültüre sahip uygarlıklara ev sahipliği yapmasının kaçınılmaz sonucu olarak bir kültürler beşiği oluşuyla, Hristiyanlığın Hac merkezi olarak kabul görülmesi ve asırlardır bir dini merkez olma özelliğiyle; Efes tarihin bir parçası değil tarihin ta kendisi desem daha iyi olur sanarım. Efes antik kent ilk kuruluş dönemi ise ; Efes’in ilk olarak tarihte amazon adıyla anılan kadın savaşçılar tarafından kurulduğu ve hatta isminin Arzawa (Ana Tanrıça Kenti) Krallığı’nın bir şehri olan Apasas’tan geldiği rivayet edilir. uzun yıllar bu bölgede yerli halkın yaşadığı da düşünülüyor.
Roma Dönemi ve İkinci Kuruluş Dönemi (Efes’in Efes Oluşu);
Öncesinde küçük bir yaşam merkezi olduğu düşünülen bölgenin önem kazanıp güçlenmesi Atina Prensi Androklos eliyle başlıyor Androklos ile başlayan Efes’in büyüme süreci M.Ö. 129 yılında Bergama Kralı Attolos’un bölgeyi Romalılara miras olarak bırakmasıyla zirveye ulaşmıştır. Miras olarak koca bir ülke bırakmak baya ilginç bir durum olsa da Efes’e yaramış neyse ki J Bu tarihten sonra Efes tarihçilere göre Asya’da bulunan en önemli ticaret merkezi haline gelir. Ayrıca burada açılan felsefe okulu da önemli bir merkez olmasında büyük rol oynamış.
Hristiyanlığın ortaya çıkışıyla birlikteyse şehir önce incilin önemli isimlerinden Aziz Paul’ün bir süre burada bulunması ve burada vaazlar vermesiyle, sonraları ise Aziz John ve Bakire Meryem’in buraya gelişi ile dini bir merkez haline gelmiştir. Bu tarihten itibaren altın çağını yaşayan Efes bir süre sonra sık sık el değiştirmeye ve istikrarsız bir ivme çizmeye başlar. Ve nihayet 1304 yılında Türklerin eline geçer.
Beylikler ve Osmanlı Dönemin'de ise 1304 yılı itibariyle Türk beyliklere geçen Efes’te 98 yıl boyunca refah sürse de 1402 yılında Moğol saldırılarında nasibini aldıktan sonra büyük tahribata uğrar. 1425 yılında ise şehri Osmanlı fetheder. Bu noktadan sonra Efes büyük bir hızla önemini yitirir ve 20.yy a geldiğimizde Menderes Nehrinin taşıdığı kumlar ovayı genişletmiştir. Bir sahil kenti olan Efes artık denize 5km kadar uzaklıkta kalır.
Önemli yapıları ; Artemis Tapınağı,Efes Antik Tiyatrosu,Celsus Kütüphanesi,
Meryem Ana Evi...
Artemis Tapınağı: “Dünyanın Yedi Harikası” listesinde Gize Piramitleri, İskenderiye Feneri, Babil’in Asma Bahçeleri, Rodos’ta Güneş Tanrısı Helios ile Olympia’daki Zeus heykelleri yer alıyor. Kalan iki görkemli yapıt ise Anadolu’dan: Halikarnassos’taki (Bodrum) anıt mezar Mausoleion ile Efes’teki (Ephesos) Artemis Tapınağı.
Artemis Tapınağı Efes (Ephesos) antik kentinin 1,5 kilometre kuzeydoğusunda, Selçuk ilçe merkezinin ise batı çıkışında yer alıyor. Tapınak 1869 yılında, İzmir-Aydın demiryolu yapımında görevli İngiliz mühendis J. T. Wood tarafından, British Museum adına yapılan ve yedi yıl süren kazılar sonucunda ortaya çıkartılmış. 1904-1905 yılları arasında kazılar da yine British Museum adına yürütülmüş. Oldukça uzun bir aranın ardından Avusturya Arkeoloji Enstitüsü tarafından 1965 yılında kazılar tekrar başlamış ve devam ediyor. Tapınak alanında ortaya çıkarılan en eski buluntular İÖ 14.-13. yüzyıla ait Miken seramik parçaları. Buranın İÖ 11. yüzyıldan başlayarak bir kült alanı olarak kullanıldığı, üst üste birçok tapınım yapılarının inşa edildiği anlaşılıyor. Bulgulara göre de ilk tapınak İÖ 680- 650 yıllarında yapılmış; 32 ahşap sütunluymuş. Daha sonra İÖ 570 yılında yapılan ise mermer sütunlardan devasa bir tapınakmış. Olasılıkla 100 x 60 metre boyutunda ve 106 sütunluydu; sütunların üzerinde de kabartmalar bulunuyordu. Tapınak, Lydia Kralı Kroisos tarafından yaptırıldığı için onun ismiyle anılıyordu. Kazılar sırasında sütunların ve üstlerinde frizler bulunan mimari blokların bir kısmı British Museum’a götürülmüş.
Efes Antik Tiyatrosu:Bir sanatın doğuşu olarak adlandırılan .Efes Antik Tiyatrosu günümüzde sanat tarihi açısından dünya çapında en önemli yapılardan birisi olarak kabul edilmektedir. Efes’te Panayır Dağı eteğinde yer alır. 65 sırası bulunan 25.000 kişi kapasiteli bu antik tiyatro günümüze kadar çok iyi bir şekilde muhafaza edilerek gelmiştir. Toplam 3 katlıdır. Her bir katı farklı dönemlerde, kentin zenginliği ve ihtişamıyla paralel olarak eklenmiştir. İmparator Neron I. yüzyılda bu tiyatronun 2. katını heykeller, oymalar ve çeşitli sanatsal yapılarla süsleterek dikmiştir. II. Yüzyılda ise Septimus Sevenus tiyatronun 3. katının inşasını sağlamıştır.
Günümüzde modern tiyatrolar ile kıyasladığımızda çok büyük bir izleyici kapasitesine sahip olan Efes Antik Tiyatrosu, o dönemde sanata verilen önemi gözler önüne seriyor. Sadece sanatsal aktiviteler için kullanılmamıştır
Celsus Kütüphanesi: Pek çok kaynakta bu konuda farklı bilgiler söz konusu olsa da Efes Celsus Kütüphanesi’nin yapılışı resmi olarak M.S. 135 olarak geçmektedir. Celsus; Trajan’ın yönettiği Roma İmparatorluğu’nda o dönemin en önemli senatörlerinden birisidir. Oğlu Aquila’nın ön ayak olduğu kütüphane, babası Celsus’un anısına yaptırılmıştır. O dönem kitapların temin edilebilmesi için tam 25 bin altın toplanmıştır. Mermer caddenin doğu yakasında ufak bir alanı kaplayan Celsus Kütüphanesi, Augustus kapısı ile göz kamaştırır. Bu kapı aynı zamanda kütüphanenin Agora ile olan bağlantısını sağlar. Hala bugün bile ziyaret ettiğinizde varlığını muhafaza eden bir lahit hemen dikkatinizi çekecektir. Lahit’te Celsus’un yattığı iddia edilmiş olsa da bu hala kesin olarak bilinmemektedir. Mimari açıdan kütüphanenin özellikle heybetli görünmesi adına özel bir çaba gösterildiği açıktır. Kütüphane kurulduktan yaklaşık 130 sene sonra meydana gelen depremden son derece olumsuz etkilendi. Kütüphanede yer alan önemli eserlerin büyük bir bölümü bu deprem sonrası yok olmuştur. Ön bölüm ise bugüne kadar ayakta kalmayı başarmıştır. Celsus Kütüphanesi’ni ziyaret edenlerin en önemli motivasyonu, genellikle sütunlar arasında yer alan muhteşem heykeller oluyor. Kütüphanenin ön bölümünde 4 ayrı heykel bulunuyor. Bu kadın heykellerinin her biri bir düşünceyi temsil ediyor (fazilet, bilgi, akıl, anlayış). Büyük sütunların arasına gizlenmiş heykeller, antik mimarinin izlerine tanıklık etmek açısından oldukça heyecan verici.
Meryem Ana Evi: Efes, Havari Aziz Yuhanna’nın, İsa’nın Annesi Meryem ile birlikte geldiği ve tam da Efes’te yazdığı İncil’inde silinmez bir iz olarak Meryem’in varlığını yansıttığı kenttir. Aziz Yuhanna İncil’i şöyle aktarır: “İsa, [haçının yanında] annesinin ve sevdiği öğrencinin yakınında durduğunu görünce annesine, ‘Anne, işte oğlun!’ dedi. Sonra öğrenciye, ‘İşte, annen!’ dedi. O andan itibaren bu öğrenci İsa’nın annesini kendi evine aldı” (19,25-27).
Meryem’in mütevazı ve saklı bir yaşantısı olsa da, onun varlığından haberdar olan Hristiyanlar, Havari Yuhanna’dan sonra da, onun Efes’te olduğunu kanıtlamak için bu cümleyi şüphesiz kanıt olarak göstermişlerdi.
İ.S. ikinci ve üçüncü yüzyıllarda, Aziz Tertullianos, Aziz Ireneus, Origenes ve Eusebius’un aktardıklarına dayanarak, Aziz Yuhanna’nın Efes’e geldiği konusunda geleneklerin tümü hemfikirdir. Hatta Tertullianos der ki, Havari Yuhanna Asya iline “çok erken saatte” geldi (bkz. ad. Marc. Lig. IV, böl. 5).
120 yıllarına doğru İzmir’de doğan ve Aziz Yuhanna’nın öğrencisi olan İzmir Episkoposu Aziz Polikarpos’un izinde eğitilmiş Aziz İreneus, Aziz Pavlus’un ve Aziz Yuhanna’nın Efes’te eşzamanlı varlığının inkar edilmemesi gerektiğini belirtir.
Efes geleneğine göre, İsa’nın haç üzerindeyken annesi Meryem’i Havari Aziz Yuhanna’ya emanet etmesi anından itibaren onu terk edemezdi ve İ.S. 18 yılının sonrasında Efes’te veya o kentin civarında Bakire Azize Meryem ile ikamet ettiğine inanılır.
Kıbrıs Episkoposu olan Aziz Epifanius (310-314), Kutsal Yazılar’ın Azize Bakire Meryem’in son yılları hakkında herhangi bir bilgi aktarmadığını üzüntüyle belirtir. Aziz Episkopos, Meryem’in bakire lekesizliğini vurgulamaya çalışarak şöyle ekler: “Aziz Yuhanna Asya’ya hareket ettiği zamanlarda, kendisiyle birlikte Bakire Azize Meryem’i getirdiğinin Kutsal Yazılar’da belirtilmemesinin nedeni, imanlıların ruhlarında çok fazla heyecan yaratmamak istemesidir.” Bununla birlikte, Aziz Epifanius, Meryem’in Efes’te ikamet etmediğini söylemez, sadece Kutsal Yazılar’ın bundan bahsetmediğini belirtir. Bu olayda ilahi bir gizemin olduğunu vurgulamak istemiştir.
Efes geleneğine göre Bakire Meryem’in, Aziz Yuhanna’ya müjdeleme görevinde eşlik etmesi gerekiyordu ve İsa’nın Azize Annesi Meryem’in, 48 yılından önce bu yerde “uykuya daldığını” (Lat. Dormitio) düşünmek uygundur. En yaygın fikir bundan ibarettir.
8. asırdan itibaren Yakubî Süryani Kilisesi, sonrasında 12. ve 13. yüzyıllarda inanışı güçlendirerek Efes geleneğini sürdürmüş ve günümüzde hâlâ bu düşünceyi canlı tutmuştur. 12. ve 13. yüzyıllarda bu Efes geleneği birinci derecede önemli tarihçiler tarafından tüm gücüyle ortaya konulmuş ve hemen sonrasında Papa 14. Benedikt’in bilgece tutumuyla yankı bulmuştur.
Meryem’in Efes’te ikamet edip burada “uykuya dalması”, Papa 15. Benedikt tarafından da kabul görmüştür. Kendisi bu konuyu şöyle yorumlamaktadır: “O andan itibaren öğrenci onu evine aldı… Aziz Yuhanna, Efes’e doğru hareket edince Meryem’in de oraya götürmüş ve bu yerden Bakire Azize Meryem göğe kanatlanmıştır.” (Papa 15. Benedikt, Kutsal Cuma günü, kutsal Gizemler üzerine Vaazı)
ve bur da Efes Antik Kent biter bir başka gezide görüşürüz.