Bugün sizlere iznik anlatacağım her zamanki gibi kısa tarihçesini yazıcam
Helenistik Çağ, Roma, Bizans ve Osmanlı yerleşimi olan İznik için bir açık hava müzesi desek yalan olmaz. Çünkü başta şehir surları olmak üzere tüm bu medeniyetlerden izler taşıyan anıtsal yapılar hala ayakta.
İznik’teki yerleşik hayatın tarihi, MÖ 7. yüzyıl öncesine kadar uzanıyor. O zamanlar Helikore adındaki yerleşim, MÖ 7 yüzyılda Trak kavimlerine ev sahipliği yapıyor. MÖ 316’ya geldiğimizde şehir, Makedonya İmparatoru Büyük İskender’in generallerinden biri olan Antigonos tarafından yenileniyor ve adı da Antigonos’a atfen Antigoneia oluyor. Gelgelelim İskender’in ölümünden sonra General Antigonos ve İskender’in başka bir diğer adamı General Lysimakhos arasında çıkan savaşta şehir Lysimakhos’un eline geçiyor ve o da şehre karısı Nicaea’nın adını veriyor. Nicaea, MÖ 293 yılında Bithynia Krallığı’na bağlanıyor ve Roma’nın klasik şehirlerinden biri oluyor
İznik Efsaneleri – Suların Altındaki Kayıp Şehir
İznik Gölü suları altında Atlantis vari batık bir şehrin yattığı inancı İznik’in en ünlü efsanesi. Yüzyıllardan beri İznikli balıkçılar arasında, ağların, oltaların batık şehrin minarelerine takılıp koptupu yönünde süregelen söylentiler varmış. Hatta 1500’lerde yaşayan Hoca Saadettin Efendi’nin notlarında “Yılın en kurak aylarında su çekilince ortasında bir takım büyük yapılar meydana çıkar” gibi cümleler yer alıyormuş. 1990 yılında Sit Alanı ilan edilen gölde, son yıllarda yapılan araştırmalar ve buluntular bunun bir efsaneden çok daha fazlası olabileceiğine işaret ediyor. En son 2014’te suyun altında bulunan ve kazı çalışmalarına başlanan bazilikanın keşfi ile İznik Gölü’nün içinde gerçekten de bir batık şehir olduğu iddaalarına şu ana kadar ki en somut kanıt oldu.
Ayasofya Cami
İznik Ayasofya Cami, İznik’in en ünlü yapısı. Burası aslında 787 yılında 7. Hristiyanlık Konsili’nin toplandığı kilise ama Orhan Gazi 1331’den sonra çan kulesini minareye çevirerek onu bir camiye dönüştürmüş. Sonra da Kanuni Sultan Süleyman, Mimar Sinan’dan camiye bir mihrap ilave etmesini ve yan neflerde değişikliklere gidilmesini istemiş. Kısa bir süre müze olarak kullanılan ve 2007 yılında restorasyon gören caminin otoritelerce pek de başarılı sayılmayan restorasyonu medayada yankı uyandırmış. Cami en son 2011 yılında büyük tartışmalar sonucunda tekrardan cami olarak ibadete açık hale gelmiş.
Bayraklı dede türbesi
Asıl adı Karacabey olan Bayraklı Baba, efsaneye göre, Osmanlı ordusunda bayraktarlık yapmış biri.
Savaş sırasında elinde sancağı ile düşman tarafından çevresi sarılan Karacabey'in, kaçacak hiçbir yeri olmayınca, tutsak veya şehit düşeceğini anlayınca sancağın düşman eline geçmemesi için sancağı küçük parçalara ayırarak yuttuğu rivayet ediliyor.
Tek çıkar yolun, şehit düşmek olduğunu anlayan Karacabey, ''Ya Allah'' diyerek düşmanın üzerine saldırır ve vurularak yere düşer, ancak ölmez. Kısa bir süre sonra durum Türk askerlerinin lehine döner ve arkadaşları tarafından ağır yaralı olarak kurtarılır.
Kısa süre sonra iyileşen Karacabey'e arkadaşları ve komutanları sancağı ne yaptığını sorarlar. Karacabey, düşmana vermemek için parçalara ayırarak yuttuğunu söyler. Fakat tüm dürüstlüğüne rağmen, buna kimseyi inandıramaz. Durumdan rahatsız olan Karacabey, yalan söylemediğini ispatlamak için, belindeki palayı midesinin üzerine bastırarak aşağıya doğru keser. Midesinde bulunan sancak parçaları dışarı çıkar. Karacabey'in son sözleri ise ''Vatan sağ olsun. Benim mezarımdan hiçbir zaman Türk bayrağını eksik etmeyin, sonsuza dek mezarımın başında dalgalansın'' olur.
Savaş sırasında elinde sancağı ile düşman tarafından çevresi sarılan Karacabey'in, kaçacak hiçbir yeri olmayınca, tutsak veya şehit düşeceğini anlayınca sancağın düşman eline geçmemesi için sancağı küçük parçalara ayırarak yuttuğu rivayet ediliyor.
Tek çıkar yolun, şehit düşmek olduğunu anlayan Karacabey, ''Ya Allah'' diyerek düşmanın üzerine saldırır ve vurularak yere düşer, ancak ölmez. Kısa bir süre sonra durum Türk askerlerinin lehine döner ve arkadaşları tarafından ağır yaralı olarak kurtarılır.
Kısa süre sonra iyileşen Karacabey'e arkadaşları ve komutanları sancağı ne yaptığını sorarlar. Karacabey, düşmana vermemek için parçalara ayırarak yuttuğunu söyler. Fakat tüm dürüstlüğüne rağmen, buna kimseyi inandıramaz. Durumdan rahatsız olan Karacabey, yalan söylemediğini ispatlamak için, belindeki palayı midesinin üzerine bastırarak aşağıya doğru keser. Midesinde bulunan sancak parçaları dışarı çıkar. Karacabey'in son sözleri ise ''Vatan sağ olsun. Benim mezarımdan hiçbir zaman Türk bayrağını eksik etmeyin, sonsuza dek mezarımın başında dalgalansın'' olur.
İznik gölü
Doğal güzellikleri ve bol oksijenli, huzur dolu ortamı nedeniyle ilçeye gelen gezginlerin İznik gezilecek yerler listelerinin değişilmez parçalarından birisi olan İznik Gölü, 1950’li yıllardan beri çevresinde yapılan düzenleme çalışmalarıyla önemli bir cazibe merkezi haline gelmiş.Günü birlik gezilerin yanı sıra kamp alanları sayesinde ziyaretçilerine konaklama fırsatı da sunan gölün batısı piknik alanlarına ayrılmış.Bu alanlar dışında konaklama ve yeme-içme ihtiyaçlarınız için dilerseniz çevresindeki tesislerden de yararlanabilirsiniz. Antik dönemlerde Ascania Limne olarak anılan gölde ayrıca anıtsal bazilika kalıntıları bulunmuş.
İznik müzesi
1960 yılında ziyarete açılan İznik Müzesi, Sultan I. Murat tarafından 1388’de annesi Nilüfer Hatun adına inşa ettirilen İmarethane içerisinde yer alıyor.Cumhuriyet döneminde farklı ihtiyaçlar için depo olarak faydalanılan tarihi yapı, müzenin açılmasıyla birlikte ilçenin çevresindeki alanlardan toplanan arkeolojik eserlerin sergilenmesi için kullanılmaya başlanmış.Kültürel tesisin bahçesi Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden kalma lahitlere, mezar taşlarına ve kabartmalara; iç kısmındaki ara mekânsa Ilıpınar Höyüğü’nden çıkartılan eserlere ayrılmış. Müzeyi ziyaretinizde ayrıca bölgenin simgesi haline gelen seramik ve çini örneklerini de inceleyebilirsiniz.
Yeşil cami
Osmanlı mimarisinin ilk örneklerinden biri olduğu için İznik gezilecek yerler listenize dâhil edebileceğiniz Yeşil Camisi’nin inşası, I. Murat’ın sadrazamı Çandarlı Halil Paşa tarafından başlatılmış.Sadrazamın 1387’de ölümünün ardından, 4 tarafı surlarla kaplı ilçenin doğusundaki Lefke Kapısı’na yakın konumdaki yapı, oğlu Çandarlı Ali Paşa tarafından tamamlatılmış. Yapıldığı ilk yıllarda dini yapı bir külliye olarak anılsa da medrese ve hamam bölümleri günümüze sadece harabe olarak ulaşabildiği için bu özelliğini kaybetmiş.Caminin en etkileyici kısımlarını turkuaz, yeşil, mor çinilerle süslü minaresi ve Osmanlı’da bir ilk olan mermer mihrabı oluşturuyor.
İznik kalesi
Geçmişi M.Ö. 258 yılına kadar dayanan İznik Kalesi, ilçenin eski yerleşimini çevreleyen yaklaşık 5 kilometre uzunluğunda surları ile Roma döneminden itibaren güçlü bir savunma yapısı olarak kullanılmış.Günümüze ulaşmayı başaran İstanbul, Yenişehir, Lefke ve Göl adlı ana girişlerinin dışında yapının bütünlüğünü koruduğu dönemlerde 15 tali kapısı ve 250’ye yakın burcu bulunuyormuş.Geçmişindeki onarım süreçlerinde sıklıkla kullanıldığı için surlarında eski kent kalıntılarını görebileceğiniz askeri amaçlı yapıda en çok ilgiyi, Lefke ile İstanbul kapılarındaki surlarda bulunan ve M.Ö. 3. yüzyıldaki bir savaşı anlatan kabartmalar çekiyor.
Antik tiyatro
İznik Gölü kıyısındaki Antik Tiyatro, Yenişehir Kapısı’na oldukça yakın bir konumda yer alıyor. M.S. 2. yüzyılda Roma İmparatoru Trajanus’un emriyle Bithinya Valisi Plinius tarafından yaptırılan tiyatro, 15.000 kişilik kapasiteye sahip.Seyircilerin oturduğu kısımların ve arenasına açılan tünellerinin büyük oranda şeklini koruduğu antik yapıda gerçekleştirilen kazılar sonucunda Bizans dönemine ait mezarlık ile Selçuklu ve Osmanlı zamanlarında da kullanılan seramik fırınlarının kalıntıları ortaya çıkartılmış. Yapının eksik parçalarının bir bölümünü kaleyi ziyaretinizde surlara dikkatlice bakarsanız, görebilirsiniz.
Lefke kapısı
İlçenin doğu kısmındaki Kılıçarslan Caddesi’nin sonunda yer alan Lefke Kapısı, İmparator Hadrianus zamanında diğer 3 ana kapıyla birlikte giriş çıkışları kontrol altında tutmak için inşa edilmiş.Geçmişte “Şam”, “Karadin” adlarıyla da anılmış olan tarihi yapının üzerinde ve çevresinde kitabeler, metal harfler vasıtasıyla Roma döneminde pek çok yazı yer alıyormuş. Ancak, gerçekleştirilen çalışmalar rağmen 2 metreye yakın kısmı halen daha toprak altında olan kapıdaki bu yazılar doğal ve beşeri nedenlerden dolayı Plancius Varus’un mermer heykeli ile birlikte günümüze ulaşmayı başaramamış.
bu bilgiyi için teşekürler
YanıtlaSilgüzel bir yermiş gerçekten
YanıtlaSilgidip gezmem gerek hemen güzel bir yere benziyor gerçekten
YanıtlaSilbenim memleketimi tanıtıgın icin tesekkürler :)
YanıtlaSilgezilmeye değer bir yer
YanıtlaSilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil